6.14.2012

Sonsuzluk, ve bir gün: Mia aioniotita kai mia mera

Aleksandre, Ege sahillerinde.
Yıllar evvel sonAt 2'de yayımlanan bu yazıyı şimdi yoğun istek üzerine ulaşılabilir bir yerlere koyuyorum. Noktasına virgülüne dokunmadan, ya da tüm yazıya baştan sona bir kez dokunup.

Otomobiller kırmızı ışıkta dururlarken birkaç çocuk fırlayıp cam silmek için birbirleriyle yarışıyor. Manzara tanıdık ama yer Yunanistan’ın Selânik kenti. o sırada devriye araçlarından fırlayan polisler çocukları tek tek yakalarlar. Biri hariç. Sürücülerden birisi en yakınındaki çocuğa arabasının kapısını açar ve onu polislerden kurtarır. Aynı gün içinde, aynı çocuğu, çocukları zengin ailelere satan bir çetenin de elinden, kurtarır. Aslında bunu neden yaptığını bile bilmez. Çünkü hayatının son gününü yaşamaktadır. Buna karşın iki defa beladan kurtardığı çocuksa, hayatını onun için özetleyecek olan bir arkadaştır. Zira ertesi gün hastaneye yatacak ve büyük olasılıkla da oradan sağ çıkamayacaktır.
Herakleitos’a sorarlar ‘zaman nedir,’ diye. O ise şöyle cevap verir. “Zaman deniz kıyısında çakıllarla oynayan küçük bir çocuktur.” Aslında bu söz Angelopoulos’un neden film yaptığını da açıklıyor: akıp giden zamanı geçirmek için. Ayrıca, zaman demişken; Eleni Karaindrou’nun müziklerinin eşsizliği de angelopoulos’a zamanı unutturmak konusunda, her zamanki gibi, en büyük yardımcı.

'Sonsuzluk ve bir gün' filmi bir soruyla ortaya çıkıyor. “Yaşamının son gününü yaşadığını bilsen ne yapardın?” Bu sorunun yanıtını ise Aleksandre adlı bir şairin yaşamından bulmaya çalışıyor.

Aleksandre, 19. yüzyıl şairi olan Dionysios Solomos’un tamamlanmamış bir şiirine son aramakta olan bir şairdir (Solomos aynı zamanda modern Yunanistan’ın ulusal marşının da yazarıdır). Angelopoulos’un çizdiği Solomos ise biraz daha düşsel bir karakterdir. Gerçekte İtalya’da büyüyen Solomos, Yunanlıların Osmanlı yönetimine başkaldırdığını duymuş ve hareketin içinde yer almak üzere Yunanistan’a dönmüş. elinden pek bir şey gelmemekle birlikte, kendisine, “bir şair olarak ne yapabilirim?” sorusunu sormuş ve kahramanlık türküleri, ağıtlar, marşlar yazmaya başlamış. Ancak İtalya’da büyüdüğünden Yunanca sözcükler kullanmak konusunda sıkıntı çekiyormuş. Böylece köylerde dolaştığı süre içinde köylülerden, (özellikle pek bilinmeyen) sözcükler öğrenmeye çalışmış. Angelopoulos’un filmindeki Solomos ise, gerçeğinden farklı olarak, daha önce duymadığı her sözcük karşılığında para veriyor. Yani sözcükleri satın alıyor.


Xenithis.
 
Aleksandre yeni küçük arkadaşıyla belki de hayatındaki son oyununu oynamaya başlar. Hayatında hiçbir ilişkisinde başarılı olamadığı için üzüldüğü bir anda çocuk ona, köylülerin Solomos’a sattığı gibi, bir sözcük satar: korfulamu*. Bu sözcük “bir çiçeğin kalbi” anlamına gelir. Sevgiyi, yakınlığı ve mahremiyeti simgeler. asla yaşayamadığı ilişkiler için. Öyle ki bir keresinde karısı Aleksandre’ye şöyle der: “Seni iki kitabının arasında yakalamaya çalışıyorum. Benim ve kızımızın yanındasın ama kendi hayatını yaşıyorsun.”

Çocuğun Aleksandre’ye sattığı ikinci sözcük ise xenitis**’tir. Bu sözcük ise “yabancı, sürgün hayatı yaşayan” anlamındadır. Açıkça Aleksandre’nin ruh haline göndermedir. Öyle ki Aleksandre sınırlardan hayatı boyunca korkmuştur. Filmde de küçük arkadaşını Arnavutluk sınırına kadar götürdüğü zaman sınırdaki tellerde asılı insanlar hayal etmiştir. Bu aslında herkesin yaşayabileceği olası bir korku türü olmakla birlikte, yaşandığında asla daha büyük bir engele gerek kalmaz: kendi sınırlarını aşmak.

Filmin bir bölümünde aleksandre annesine şöyle der: “Neden bütün hayatım sürgünde geçti? Neden insanların unuttukları kayıp kelimeleri bulup çıkardığım nadir anlarda mutlu olabildim? Neden? Söylesene anne, neden sevmeyi bilemedim?”

Aynı günün sonunda veda vakti geldiğinde, çocuk Alexandre’ye üçüncü sözcüğü satar: argathini***. Bu sözcükse, “gece geç vakit” anlamına gelir.
İşte bu üç sözcük Aleksandre’nin yaşamını özetler. Korfulamu o güne dek hiçbir ilişkisinde yakalayamadığı samimiyeti, xenitis asla içinden çıkamadığı ruh halinin varoluşçu yanını anlatır. Argathini ise çocukla karşılaşmasını sembolize eder: yaşadığı belki de tek gerçek ilişkisi çocukla yaşadığı büyük dostluktur, ve bu da ona çok geç bir zamanda gelmiştir.

Selânik belediyesince düzenlenen klasik müzikli günler.

Angelopoulos’un filmleri klasik sonla bitmez. O’na göre, yaptığı filmler büyük ve hiç bitmeyecek olan bir filmin küçük kesitleridir. Böylece filmin sonunda Aleksandre, küçük çocukla ilk karşılaştığı ışıklarda dururken, hastaneye yatmamaya karar verir ve klasik sonu reddeder. bunun yerine, sahildeki eski evine gider ve kendini anılarının içinde bulur. Karısı anna’yı ve diğer herkesi yitirdiği halleriyle bulur. Anna’ya özlemle şunu sorar:
-Yarın nedir, Anna? Bir keresinde sana şöyle sormuştum: “Yarın ne kadar sürer?” Sen de demiştin ki…?
-Sonsuzluk ve bir gün kadar…

*  (korfulamu) 
** (zenitis)
***(argadini)

Biraz da eğlenelim. 

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Yeni şeyler Anasayfa Eski Şeyler
Yedinci Darbe Film Ekibi