10.07.2012

İzmir entel bayramı şenlikli geçti


Bugün filmekimi'nin İzmir gösterimlerinden ikiine katıldım. Zaman kısıtından dolayı yalnızca pazar günü son iki seansa gidebildim. Ruby Sparks (Hayalimdeki aşk) ile 7 días en la Habana (Havana'da 7 gün) filmleri hakkında birşeyler yazacağım birazdan, ama evvela film sonunda Sallinger okuduğunu belli eden insanlardan, onların kemik çerçeveli numarasız gözlük takışlarından, her an poz verir gibi sinema önünde sigara içmelerinden, fuayede çizdikleri ağır adam/kadın duruşlarından, hava yaparken kendilerinden geçmelerinden söz edeceğim.


Anladık abi, sen Sallinger'dan söz ediyorsun amenna, Bukowski'den söz etmek de isteyebilirsin. Ama n'olur bunu fuayede yapma gözünü seveyim, otelde oda mı tutuyorsun n'apıyorsun bilemem. Ama göz önünde yapma zira hepimiz anlıyoruz bunu. Kız da anlıyordur herhalde ve o an'a kadar sallamadıysa, gözünü sevem hedef mi değiştireceksin, n'apacaksan artık.

Gelelim gözlüklü ablalara. Arkadaş madem film izlemeye geldiniz, poz vermeyi kesin. Evet birşeyler izlemeye geldik ama o siz değilsiniz kusura bakmayın. Çok güzel olabilirsiniz, olun, hobi olarak yine güzel olun. Yalnız bizim orda ilgilendiğimiz şey senin güzelliğin değil, artı, numarasız gözlük takınca hiç de entel görünmüyorsun, daha çok aptal gibi görünüyorsun. Yani ben diyorum ki, arkadaşım, gözün bozuk değilse niye gözlük takıyorsun. Mesela İzem'in de gözleri bozuk ve gözlüğünü yanına almayı unutmuş, ama oturdu az gördü buz gördü ama izledi şikayet etmeden. Bir de gözleri bozuk olup da lens takan, utanmadan onun üstüne numarasız kemik gözlük takan var, ona bişey diyemiyor, sizlerin takdirine bırakıyorum artık.

Şimdi siz diyorsunuz o Salinger diye yazılır. Ben de diyorum ki "insan acizdir, muhtaçtır, çok artislik yapmamalıdır." O "l" harfinin birini fazla koydum ki bu lafı edebileyim. Bir de İzem'in de yazılarını sabırsızlıkla bekliyor, blogun onsuz olmayacağını sizlere de duyurmuş oluyorum. Enes'ten ümit kestik, Hamsiye de hala birşey yazmadı. Yine bir süre benle idare edeceksiniz arka'aşlar, kardişlerim, Romalılar!

Bir de sen ordaki kahverengi saçlı kız, beni sallamıyor gibi yapıp dönüp dönüp kestiğini biliyorum. Yemezler. Kes o hareketi, hiç sevimli olmadığı gibi benim kalbim başkasına ait. Yine de o kokuşmuş tiplerin arasında içtenliğini koruduğun için tebrik etmek isterim. En normali sensin onların arasında biliyonnu.

Neyse gazımı alamadım sanırım tam, uzatmayayım da filmden söz edeyim. Bu akşamüstü, beleşe gelen biletlerden birini Sergen'le paylaşmak üzere kendisiylen buluştuk. Ayıptır söylemesi, yedinci darbe'nin facebook sayfasından, talihli izleyicimiz diyerekten o biletlerden birini bir blog okuruna vermek aklımdan geçmedi değil. Ama sonra dedim ki, Denge, mal mısın olm? Senle kim niye gelsin filme, öyle diğl mi hacı? Vazgeçtim. Ama ilerleyen dönemlerde sürprizli bişeyler yapmayı birr kenara not ederek Sergenciğim'le birlikte Karaca Sineması'na doğru yollandık. Kafayı dumanladıktan ve annesini peşinde sürükleyen kalın kafalı bir kıza yol tarif ettikten sonra Havana'ya giden 19.00 uçağına bindik. (Metaforumu da yaparım ayıptır söylemesi.)

Film bölük kısa filmlerden toparlanmış bir uzun metrajdı. Yani bazı yönetmenlerin bir araya gelip çektiği filmlerden biraz farklıydı. Her parça oturulup kısa film gibi izlenebilirdi bence. Her birinin üslubu, montajı, oyunculuğu farklıydı. Girip çıkan bazı ortak karakterler hem bütünlük içinde hem de o kısa filmlerde çok uygun yer kaplıyorlardı. Yani bazı yönetmenlerin hadi toplanın film çekiyoruz, hareketleri bende ufaktan bir önyargı oluşturmaya başlamışken böyle bir işin çıkması bende bir problem uyandırmadı. Aklıma en çok takılan bir iki olay şunlar hatta.

Filistinli amcanın (Elia Suleiman) yalnız kadınları izlemesi. Bir yerde arkasında kapalı kapı vardı. Nerden geldiğini bilemeyecektik elbette. Kesin olan tek şey Fidel'le konuşmaya çalışıyordu ve etrafında mutsuz kadınlar görmeye devam ediyordu. Deniz kenarında otururken arkalarındaki adamdan haberdar değillerdi elbette. Rahatsız olamazlardı zira Küba'ya gelmesi halinde bile tel örgülerin ötesine geçemeyen bir adamdan rahatsız olmak cesaret isteyecek birşeydir.

Belki onun ülkesinde kadınlar sokağa çıkamıyor ama burda çıkmışlar da nolmuş? Ayyaş tiplerle üç kuruş için tacizlerden taciz beğenmelerine ne gerek var? Bu elbette sadece Küba'da olan birşey değil. Türkiye'de de var dünyanın çok yeri gibi. Bu yüzden ben Elia'nın o fotoğrafı neden çekemediğini anlıyorum.

Filmi izlemeyenler için anlamsız konuştuğumu farkettim şimdi. Kötü oldu. Neden yaptım öyle birşey acaba? Neyse artık ben devam. Anlatacak başka şeyler de var.

Çarpıcı başka bir olay, yine ülkemizde sık yaşanan hocanın sikmesi olayı. Dilimi mazur görün ancak gerçekten başka türlü ifade etme şansım yok anacım. Anlatayım belki hak verirsiniz. Şimdi, bir kız, muhtemelen lise çağında, ergenliğinin baharında, eşcinsel bir ilişki yaşıyor. Anası babası da bunu basıyor ve 'cinci hoca'ya gösteriyor. Olay şu ki, bu cinci hoca bununla cinsel ilişkiye girince kız 'düzelecek'. Kıza soran yok tabi. Bir zamanlar bilge bir kadının dediği gibi "orospu çocukları" demek istiyorum, ve tamam, başka küfür yok, lütfen sayfayı kapatmayın.

21.30'da da, Sergen'i yolcu edip birşeyler atıştırdıktan sonra, az önce sözünü ettiğim o bilge kadınla salona geçtiğimizde "Hayalimdeki aşk" diye bir film vardı. Film, Calvin'in hayalinde yarattığı bir kadınla yaşadığı aşkı anlatıyor. Çok cins bir cümle kurduğumun farkındayım ama olay gerçekten bundan ibaret. Çok güldürüklü bir film olmasından dolayı izlenmesi gereken bir film olduğunu düşünüyorum. Ayrıca kuzey filmleri benim için hep ayrı olmuştur ki bir Kanada filmi bu huyuma istisna olsun, olacak iş değil.

Gus Van Sant'lı Little Miss Sunshine'lı karakterlerden sonra bir yazar olan Calvin, ki adı Colin olsa daha çok severmişim, yazamama krizlerinden birinde psikoloğunun verdiği bir fikirle kendini birden "500 days of Summer" ile "Stranger than fiction" kırması bir hikayenin içinde buluveriyor. Anne sorunsalında "Meet the Parents" ve "Meet the Fockers" tarzı bir türbülansa giren film genel itibariyle Bağımsız mı yoksa Ana akım mı olayım, tam karar verememiş. Ama iyi olmuş.

Bir komedi tür filmi olarak kalan filme benim söyleyeceğim pek birşey kalmadı. Ama bencil bir adamsanız filmin ikinci yarısında kendinizi yer yer haklı görecek, yer yer de gerileceksiniz, onu bilin. bencil olmayan adamları ben bilemeyeceğim ama aşk filmi falan diye sevgilinizle gidilecek bir film olduğunu sanmıyorum zira romantik komedi falan değil, gayet rasyonel biraz da sürrealist bir film.

Sürrealist dedim çünkü gerçekçi diyemiyor olmamın tek sebebi esas ablanın bir romandan fırlamış olmasında yatıyor. Bazı arkadaşlar "hay ben o senaristin ağzını öpem," demek isteyebilirler, lütfen demesinler. Kimse tanımadığı birinin ağzını öpmesin son dönemlerde, ülkece hassas bir dönemden geçiyoruz.

Böyleyken böyle... Belki Havana'da geçen film hakkında daha sonra geniş geniş şeyler söylenebilir. Fakat şimdilik genel izlenim boyutunda kalsın.

Siz de sağlıcakla kalın ve ilerleyen zamanlarda blogun sürprizlerini kaçırmayın.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Yeni şeyler Anasayfa Eski Şeyler
Yedinci Darbe Film Ekibi