7.03.2013

Dördüncü nefesi uşaklara güzellemeler




Çok saçma biryerden başlıyorum bu bölüme fakat önceden söylediğim Robinson ve Arçibaldo'yla ilgili lafları önden söyledikten hemen sonra uşaklara geçeceğim. 

Robinson Krüzo medeniyet öğreniyor.
Robinson Crusoe konusunda, romana neresinden bakarsanız avrosantrik bir bakış açısının hakim olduğunu görürüz ve kölecilik karşıtı vicdana şöyle bir iş atılmakla birlikte ve kölecilik karşıtı bir vicdan unsuruna değinilmekle birlikte kölelik açıkça reddedilmez. Cuma sonuçta bir köledir. Luis’in bakış açısıyla Robinson, Cuma’dan sadece hayatta kalmayı değil, insan olmayı da öğrenir. Hatta zaman zaman Cuma’nın daha uygar ve daha erdemli birisi olduğu hissine kapılınabilir. Cuma, özetle, bir insandır.


Arçibaldo delaKruz cinayet öğreniyor. (aka Aga cinayet var)
Arşibaldo dela Kruz suçlu olduğunu kimseye ispatlayamaz, kendi ahlakına ve insan doğasına yediremediği, cinayet ve benzeri davranışlar, toplumca son derece normal karşılanmaktadır. Peder Nazarin halkın sefaletine kaşı savaşan, zapatavari bir adamken, bu sefaletin sorumluluğunun sistem ve halk tarafında eşit derece paylaşıldığı kanaatine varır. Viridiana ise amcasının konağına saf bir rahibe olarak gelip erdemliliğini korumak için elinden geleni yaptıktan sonra, onunla yatmak isteyen bir adamla aynı odaya girerek film boyunca sıralanan tüm metni baştan yazdırır. Bu filmlerin kesiştiği noktada Luis, insan duyarlılığı bilgisinin karşısına insan duyarsızlığı hipotezini konumlandırmaktadır.

40'lı 50'li yıllarda afişler daha bir güzelmiş. Böyle stensil tarzı felan.
Mahvedici melek'le birlikte Luis'in filmlerinde uşakların hükmü başlar. Evvelden de uşaklar olmakla beraber buradan itibaren bu tipler burjuvayı simgelemeye başlar. Luis burjuva yaşamını didik didik ederken vazgeçmeyeceği bir enstrüman bulmuştur. Patronun işçisine nasıl davrandığı üzerinden karakter tahlili yapabilen sinematografik sarraf, bu kesim için daha sonraki filmlerinde daha belirleyici roller yazacaktır.  Batan gemiyi ilk kim terkediyorsa filmin ilk dakikasında, aralarından biri hariç, terkediyor. Bu ilk sürpriz ardından geleceklerin bir açış konuşmasıdır. Evsahibi ezbere yaptığı bir konuşmayı aynen tekrar edince ortaya çıkan boşluk karşısında kendini sorgular. Bu kısır döngü filmin geneline yayılmış bir hükmü ortaya koyarak herşeyin ezbere yaşandığının ipucunu verir. Burjuva ahlakı gereği birbirine sürekli yağ çeken iki adam, peşpeşe üç kez ilk defa karşılaşır. İlkinde henüz orda tanıştığını anladığımız abilerimiz, ikinci karşılaşmalarında samimiyetle kucaklaşırlarken, üçüncü karşılaş-malarında başlarını hafifçe eğerek soylu selamı verirler. Unutkanlık, hem seyircinin hem de karakterlerin amnezyası, Luis için bir yöntem halini alır. Bunu daha sonra da sıkça kullanır. Hatta bir filminde aynı başrolde iki ayrı kadın oyuncuyu oynattığı yıllar sonra anlaşılacaktır. O yüzden de bu durumu bayağı bir şakadan çok bir kurmaca üslubu olarak görmekte yarar var.

Doymak nedir bilmeyen burjuvazi.


Sırlar, dürüst düşünceler karanlıkta ortaya çıkıyormuş ya, gecenin sonunda hiçkimse evden ayrılmak istemediğinde, konumlarına ve aile terbiyelerine uymayacak şekilde, yerlere sere serpe uzanıp uyuyan burjuva güzellerimiz, çıkmayı bir kere daha denemez, yenilgiyi kabullenir, ve bize bu uzunca cümlenin başında söylediğim o karanlıklarından tattırırlar. Bu ekonomik kriz alegorisi havasına sahip hissiyatta birbirini yiyen burjuvaların yaşamı öylesine manyakça hicvedilir ki insan olmak ya da ahlak konularında oturup düşünmeye başlayabilirsiniz. Hatta bir ara, kocasını aldatan ev sahibesi, kocasının da yanındayken, aldattığı adamla sevişir. İlk anda gözden kaçma ihtimalini gözönüne alan Luis, birkaç tekrar aracılığıyla bu durumu izleyiciye "farkettirir". Kendi ahlak düzleminde sıkışıp kalan burjuvazinin özgürlük, nezaket, konum ve aile değerleri alaşağı falan edilmekte.

Bir sistem çökerken böyle görünüyor olsa gerek.


Yaklaşık olarak bir hafta süren bu krizde ne dışarıdakiler içeri girmek ister ne içeridekiler dışarı çıkmak isterler. İnsanlar açlık, susuzluk ve sefaletle boğuşmaya başlarlar. Mikrobun, kokunun binibirparadır. Son gecelerden birinde herkes, uyurlarken, İsa'nın yaşamından kesitlere şahit olurlar. (Hatta biri kendisini marangoz olarak hayal eder.) İsa'nın bir halisünasyondan ibaret olduğu iddiasının okunabileceği bu sahne, rüya olarak filmin içine yerleştirilmiştir. Bu dün göndermesi, bir koyun sürüsünün evin içinden geçmesiyle bütünlenir ve "kitlelerin afyonu"na tekabül edeyazar. Aynı koyun sürüsü kiliseye girerek dini tespitlerini (yahut hakaretlerini) yerli yerine oturtmaktadır. İnsanoğlu, aklındaki rasyonel boşlukları irrasyonelize edebilmek, başkadeyişle mantığın yetmediği yeri hayal ederek kapatma eğilimindedir ve bunun sonucunda dine (bkz. Mitoloji) hatta batıl inanışlara sarılır. Şu halde ördek bacaklarından medet umanlar olduğu gibi (Kabalacı öğretiye yönelik bir gönderme) işi insan kurban etmeye vardıranlar çıkmaktadır. Tam bu kaotik zirve anında Luis, "burjuva da olsa insan insandır" minvalinde bir hamle ederek kitleyi evden kurtarıverir.

Cizvit okulunda büyüyen Luis, dinle olmasa bile din adamlarıyla sorun yaşadı.
Her unsur (toplumsal yaşamda da karşılığını bulacak şekilde) eski rolünü üstlendiği anda evden (ya da buhran halinden) çıkabilecek hale gelmektedir. Sonuçta sistem boca edilebilmekle beraber, sistemin her bir uşağı, her bir dişlisi, eski rolünü kaptığında kriz aşılabilir hale gelir. Bu kriz hali İspanya İç savaşı'nın bir temsili sayılabilmekle birlikte, Luis'in filmlerine alegori muamelesi yapmak aşırı ve haksızcadır. Bunun da bir nedeni hiçbir öykünün çıkış noktasının daha da önemlisi, çıkarılabilecek bir dersinin olmaması sayılabilir. Tüm bunlar olurken evde kalan tek uşak sadakatle, sahiplerine kendi yoksulluğundan vermeye devam ederek haklı olanı değil, güçlü olanı sevdiğini bir kez daha beyan etmektedir. Bu durum ise alegoriden öte bir halk eleştirisi sayılabilir.

Filmin sonunda benzer bir kitle bu kez kilisede sıkışarak kapitalizmin doğasında olan krizleri çıkarcı ruhban sınıfının kuyruğuna takarak olay mahallinden uzaklaşır.

Birkaç yıl sonra çekeceği Simon del desierto’da yok sayılan (ya da Luis’in yorumuyla yok sayılması gereken) bir uşağın, halk tarafından aziz mertebesine yükseltilişine değinir. Evsiz bir çapulcu olan Simon, ruhban çarklarında kendi yerini bir ermiş olarak sabitlemekten hicap duymamaktadır zira onu o mertebeye getirenler de bu durumdan hicap duymamakta ya da duyamamaktadırlar. Belki din olgusunu değil ancak din adamları üzerine soruları, muhtemelen Cizvit okulunda kafasına takan Luis’in, bu sistematiğe en ciddi/en sert eleştirisi bu filmde yer almaktadır. Din ve etik soruları Luis’in durmadan sorduğu sorular olmakla birlikte Simon del desierto’dan Tristana’ya kadar üzerine en çok eğildiği sorulardır.

Sonraki yazıya kadar.

#direnburjuva

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Yeni şeyler Anasayfa Eski Şeyler
Yedinci Darbe Film Ekibi