11.24.2013

Nostalji





1)Kutsal saydığı değerleri ölümü pahasına korumak.
   
    Nostalghia (Nostalji), sinemayı, felsefe ve şiiri bir somutlaştırma/görselleştirme aracı olarak kullanan Tarkovsky’nin sondan bir önceki filmi. Video art ve sanat filmi kavramları, birbirlerinden kesin çizgilerle ayrılmış olan iki farklı kavramdır. Tarkovsky sineması ise, sanat filmi sınırları içerisinde dolaşan bir sinema olarak kabul görülür. Fakat Nostalghia, Tarkovsky’nin sınırları feshettiği bir film olarak karşımıza çıkmakta. 
   
2) Savunmasız ve acizleri korurken onlara saygı göstermek.
   
     Film, Rus şair Andrei’nin, 18.yy.da yaşamış bir müzisyen olan, vatandaşı Sosnovsky’nin hayatından izler bulmak üzere İtalya’ya yaptığı bir yolculuğu anlatır. Bu yolculukta Andrei’ye Eugenia adında bir de tercüman eşlik eder. Sosnovsky’yi Andrei için ilgi çekici kılan şey büyük olasılıkla ikisinin de -klişe bir tabirle- aynı kaderi paylaşıyor olmasıdır: -Bazı politik olaylar sebebiyle- Rusya’dan (SSCB’den) sürgün edilmiş olmak.

    3) Ülkesini sevmek.
   
    Hikaye, Andrei ve Eugenia’nın bir kilise ziyaretiyle başlar. Fakat Andrei, bir mimari yapının, bir sanat eserinin, dışarıdan bakıldığında ne kadar estetik görünürse görünsün, o coğrafyanın kültürüne sahip olunmadan tam anlamıyla anlaşılamayacağını, hissedilemeyeceğini düşündüğü için kilisenin kapısından içeri girmez. Kendisini bir çeşit yabancı sayar. Albert Camus’nün “Yabancı” adlı romanındaki dünyaya ve kendine yabancılık olgusu, Andrei’nin üzerinde de mikro seviyede kendini gösterir. -Aslında Andrei karakterinin, izleyicilerin zihninde şekillendirdiği ya da şekillendirmek istediği ana fikir, onun kendi hayatından kaçışının kendisini zamanla bir “yabancı”ya dönüştürmesi sürecidir.- (Tam bu noktada, benzer bir yabancılaşma teması işleyen, Kafka’nın “Dönüşüm”ünün, Andrei’nin varacağı son nokta olduğu düşünülebilir.)        

4)Düşmandan önce savaş meydanından geri çekilmemek.

    Andrei, sürekli olarak rüyalarında karısını ve çocuklarını görmektedir. Çok özlediği ailesine dönmesine engel olarak gördüğü için, çalıştığı evi yakan bir hizmetçiden bahseder Eugenia Andrei’ye. Acaba ailesine dönmek için kaç ev yakması gerektiğini hiç düşünmüş müdür Andrei, bilemiyoruz. Ama onun sürekli olarak düşündüğü ve korktuğu bir şey vardır: Eve döndüğünde bazı şeyleri değişmiş olarak bulmak. Bilge Karasu, “Korku, örtmeye en yatkın olduğumuz kokumuzdur.” cümlesinin yazımını filmin yapım sürecine denk getirememiş de olsa, Andrei’ye “nedensellik ilkesi” çerçevesinde yaklaşmamızı sağlamaktadır. Karasu’nun aforizması baz alındığında, Andrei karakterinin tam bir bağlı liste ardışıklığı mantığıyla kurgulandığı görülür.

  5)Tek bir kadına karşı aşk beslemek, ona bağlı olmak.

    Andrei ve Eugenia’nın, filmin gidişatını -ve şairin hayatını- etkileyecek olan bir diğer karakter olan Domenico ile tanışması, ikilinin kaldıkları otelin yakınlarındaki kaplıcaya yaptıkları ziyarete rastlar. Domenico, kaplıcanın müdavimleri olan üst-tabaka-ahali tarafından aklını kaçırmış bir inanan olarak tanınır. Dünyanın sonunun geleceğini düşündüğü için ailesini ve kendisini yedi yıl boyunca evde kilitli tutan birisi, hemen hemen tüm koşullarda taksonomiden nasibini alarak, ötekileştirilmeye maruz kalmaya mecburdur. Olağan bir tepki olarak değerlendirilmesi zorunlu olan bir diğer şey ise, kapının kırılmasıyla serbest kalan karısının yaptığı ilk işin çocukları da alıp Domenico’yu terk etmek olmasıdır. Domenico’nun terk edildikten sonraki yeni saplantısı; Aziz Catherina Şapeli’nin boş havuzuna girerek, havuzun bir ucundan diğer ucuna, elinde tuttuğu yanar vaziyetteki bir mumu taşımaya çalışmak olmuştur.

6)Kötülüklerin ve acımasızlığın karşısında durmak.

    Domenico’nun ilginç halleri ve tecrübeleri, onu Andrei için çekici kılar ve Andrei, Domenico’yla konuşmak için, onun yarı-enkaz halindeki, evine gider. Yarı tutuk geçen konuşmanın bir noktasında Domenico, bir yandan eline zeytinyağı dökmeye başlarken bir yandan da: “Bir damla, bir damla daha büyük bir damla yapar, iki tane değil.” diyerek açık bir şekilde, tasavvuftaki vahdet-i vücud‘a gönderme yapmıştır. Ayrıca evinin duvarına yazılmış olan “1+1=1” eşitliği de, her ne kadar daha önce söylediği şeyin aritmetik ifadesi de olsa, bu iddiayı destekler niteliktedir. Andrei Domenico’nun evinden çıkmaya hazırlanırken, Domenico, Andrei’den, kendisinin yerine mumu havuzda taşımasını ister. Andrei hiç düşünmeden bunu kabul eder. Fakat o kadar insan arasından bu görev için neden kendisini seçtiğini sorar. Domenico da ona, kaç çocuğu olduğunu ve karısının güzel olup olmadığını sorduktan sonra “Mum ile yürüyün.” der.  

7)İnandığı değerlerle çakışmadığı sürece, emri altında olduğu amirlerinin tüm emirlere uymak.

    Andrei, otele döndüğünde Eugenia’yı odasında bulur. Eugenia, Andrei’ye ona karşı olan hislerinden bahsetmek için onu odasında beklemektedir. Andrei, Eugenia’yı dinler ve bu söylediklerine karşı herhangi bir tepki vermez. Bunun üzerine Eugenia, ufak çaplı bir sinir krizi geçirdikten sonra Andrei’nin yanından -ve otelden- ayrılmaya karar verir. Ayrılmadan önce de: “Hepiniz özgürlük istiyorsunuz ama elde edince onunla ne yapacağınızı bilmiyorsunuz.” der. Sürece odaklanmak yüzünden sonucun farkındalığından kopuşu nitelendiren bu sözle Eugenia, adeta tüm varoluşçuluğunu kusmaktadır.          

8) Sözüne sadık olmak, onurunu küçük düşürecek davranışlardan uzak durmak.

    Domenico ile tanışmadan önce hep ailesi ile ilgili rüyalar gören Andrei, kendi hayatından kaçışının bir uzantısı olarak kendini Domenico ile özdeşleştirmeye başlar. Rüyalarında Domenico’nun geçmişinden kesitler görür, onun yaşadıklarını hayal eder. Hatta bu özdeşleştirme; bir rüyasında aynaya baktığında kendisi yerine Domenico’nun yüzüyle karşılaşmasına kadar varır. Andrei artık onun sorununu sahiplenmiştir. 

9) Cömert olmak, kendisine gösterilen iyiliği asla unutmamak.

    Domenico, İtalya’da tımarhanelerin kapatılmasından sonra dışarıya salınmış olan delilerden biridir. Artık diğer tüm hasta arkadaşları gibi sağlıklılar tarafından küçük düşürücü muamele görmekten, sözde sağlıklıların dünyayı kötü bir yere doğru sürüklemesinden, sözde toplumun hasta-sağlıklı ikiliği yüzünden parçalanma noktasına gelmesinden bıkmıştır.  Bu nedenle Piazza del Campidoglio meydanında tüm arkadaşlarıyla toplanırlar ve Domenico uzun bir tiradla meydandaki insanlara rahatsızlıklarını ve isteklerini dile getirir. Ardından Beethoven’in 9. Senfonisi eşliğinde, “Anlamaya başlamanın ilk belirtilerinden biri ölme isteğidir.” diyen Kafka’yı haklı çıkarırcasına, üzerine benzin döküp kendini yakar. O, anladığını başkalarına da anlatmak istediği için kendini feda eder. Daha medeni bir toplum isteğinin hayatıyla takasını gerçekleştirdiği meydandaki seyirciler onun bu hareketinden yeteri kadar etkilenmez. Çünkü o hala bir delidir.

10) Her durumda doğruluğun ve iyiliğin temsilcisi olmak.

    Domenico’nun meydanda kendini yaktığı sırada Andrei, bir görev bilinciyle, Domenico’nun kendisinden istediği şeyi yapmak için havuza iner. Sinema tarihinin en iyi sahnelerinden biri kabul edilen, yaklaşık 12 dakika süren bu sahnede Andrei, havuzun bir ucundan diğer ucuna yanar vaziyette bir mumu taşımaya çalışır. İlk iki denemesinde hedefine ulaşması rüzgar tarafından engellense de üçüncü denemesinde başarıya ulaşır. Sonraki sahnede ise Andrei, kendisine verilen tüm görevleri/emirleri yerine getirdiği için evine dönmeyi hak etmiş bir ortaçağ şövalyesi gibi evinin önünde oturduğunu hayal eder ya da rüyasında bunu görür. Neticede şövalyeliğin on temel kuralını da -hikaye süresince- hiçbir zaman çiğnememiştir.[1]    

    Tarkovsky filmlerinin tam olarak bitmemişlik geleneği, bu filmin sonunda da kendine yer bulur: Andrei, evinin önünde oturduğunu hayal ederken kamera ondan uzaklaşır.




Uğur Eymirli



[1] Şövalyeliğin felsefesi sayılan, bu on maddelik temel kuralların olduğu liste adını hatırlayamadığım bir kaynaktan alınmıştır.Nos

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Yeni şeyler Anasayfa Eski Şeyler
Yedinci Darbe Film Ekibi