3.14.2015

Son nefesi, #direnburjuva

En son #direnburjuva diyerek kapatmıştık. Burjuva direnirse kazanacak.

Mahvedici melek'te direnen burjuva, Luis'in, 60'lı yıllarda değişmeye başlayan dünyayla birlikte yeniden odağına oturdu. Luis'in burjuvayla hesaplaşması bitmemişti.


Retorik ve politik olarak yeniden şekillenmek üzere olan dünyada Luis, burjuvaya yeniden giydirmeye, Belle de jour (1967) ile başladı. Catherine Deneuve'ün canlandırdığı Séverine mutsuz bir ev kadınıdır. Kocasında bulamadığı, ya da aramadığı mutluluğu, Gündüz Güzeli rumuzuyla kayıtlandığı genelevde arayacaktır. 
Dişler.


Kimin elinin kimin cebinde olduğunun belli olmadığı cemiyet hayatında Gündüz Güzeli, çeşitli insani, vicdani ve ahlaki çelişkiler yaşamaktadır. Gündüz Güzeli'ni ve dolayısıyla cemiyete/burjuvaya tutunmuş konformist insanları, kendi penceremizden asla tam olarak anlayamayız. Öyle ki genelevdeki diğer kızların, kutusunun içine bakınca reddettikleri Moğolistanlı işadamını Gündüz Güzeli anında kabul eder. Bu durum bizlerin ahlaki değerlerinin doğruluğunu da sorgulatmalıdır zira bazen istediğimiz halde, ahlaki bulmadığımız bazı şeyleri kesin bir dille reddederiz. Luis'in konuyla ilgili olarak daha sonra yaptığı açıklama ise bu ahlaki değerlerin/öğretilerin rasyonel temelini de ortaya koyar. "O kutuda diğer kızların reddedip Gündüz Güzeli'nin kabul ettiği şey nedir?" sorusuna, "Siz neyi çok istiyorsanız, o." yanıtını verir.
Rüyalar.
Kutunda hissettiğin.
Banliyöler Jülyeti.




Gündüz Güzeli'nin "çamurlar içindeki" mutluluk oyunu kocasının kör olmasıyla, ya da sembolik olarak körlüğünün onaylanmasıyla, sona erer. Severine, artık muhafazakar bir ev kadını olarak da büyük bir başarı sergileyecektir.



La voie lactée (Saman yolu) (1969) "güncel" islam'da da şahit olduğumuz sapkın inançların, saçma sapan dini adet ve ayinlerin durduğu noktayı, neredeyse, alegorik biçimde gözümüze sokar. Bu filmi izleyip Hristiyanlıktan soğumamak artık elde değildir. Bu filmi izledikten sonra düşündüğüm ilk şey, keşke Luis, peygamberlerin hayatlarını da çekip bizleri büyük bir yükten kurtarsaymış. Böylece bugün peygamberin dışkısının misk-u-amber koktuğunu, sidiğinin ise şefaat ve şifa aracı olduğuna inanan zevata korkmadan zevat diyebilirdik. Belki de diyemezdik.
"Yoksa izdivacımıza bir mani mi var, Tristana?"

Tristana'da (1970) ise burjuvalığa terfi eden bir kadının macera arayışını görürüz. Bazı açılardan beşik kertmesi durumuna düşen Tristana asla özgürleşemez, ve düzene boyun eğmek zorundadır. Sonuçta "kadın" özgür bir birey değildir, ve asla özgür bir birey olamayacaktır. Bunun sebeplerinden birisi kadının ne istediğini bilmemesi (ya da bilmiyor gibi davranmayı tercih etmesi) yatmaktadır.

Sonlara yaklaşırken adım adım gitmek daha iyi olacak. (Bu tasnif bu üç filmin öneminden ayrıcalığından değil, sadece alan yaratmak ve geri dönük değerlendirmeye kapı açmak içindir.)

Le charme discret de la bourgouisie (1972) Burjuvazinin gizli çekiciliği

Geldikleri gibi giderler.



Hepimizin bildiği üzere burjuvazi muteber bir kavramdır. Burjuva mensupları, üretim ilişkilerinden doğan iktidar haklarını 1789 yılından itibaren fiilen zorlamaya başlamıştır. Film bir grup cemiyet mensubunun birlikte yemek yeme planlarınu konu edinir. Şimdiden söyleyeyim, o yemeği yiyemiyorlar. Ne bir yol üstü lokantasında, ne altın klozetlerinde, ne restoranda ne de huzurlu evlerinde. Burjuva asla o pastayı bölüşemez çünkü. Pastayı bölüşürlerse film biter. Daha fazla bilgi vermeyeceğim içerik hakkında zira her bir gag'ı her bir anekdotu derûn derûn izlemek gerek.

Aç gözlü burjuvazi.


Nihai olarak Luis'in o yemeği yedirmemek için geçerli sebepleri olduğunu söyleyebilirim.



Le fantôme de la Liberte (1974) Özgürlük hayaleti

"Avrupa'da bir hayalet dolaşıyor:" Özgürlük hayaleti. "Eski Avrupa'nın bütün güçleri bu hayaleti bertaraf etmek üzere kutsal bir ittifak içine girdiler: Papa ile Çar, Metternicg ile Guizot, Fransız radikalleri ile Alman istihbarat subayları.

Fakat müzeyyen bu derin bir tutkudur.


Muhalifleri tarafından" özgürlükçü "olmakla suçlanmamış muhalif kaldı mı? Bu lekeleyici suçlamayı ilerici muhaliflere olduğu kadar gerici rakiplerine karşı da fırlatmamış kaç muhalif var?
Bu olgudan iki şey çıkıyor:
1-" Özgürlüğün "kendisi daha şimdiden, bütün Avrupa güçleri tarafından bir tehlike olarak tanınmıştır.
2-" Özgürlükçülerin "açık bir şekilde, tüm dünyanın gözü önünde, görüş, amaç ve eğilimlerini beyan etmelerinin ve bu masala bir manifesto ile karşılık vermelerinin zamanı gelmiş de geçiyor."

Ben böyle diyeyim siz anlayın.

Filmdeki paralel kurguya bakın ve ondan sonra Meksikalı, ABD'li bazı yönetmenlerin fikirlerini sorgulayın.

İnsan neyle yaşar?


Bunu da böyle söyleyeyim, siz onu da anlarsınız.

Cet obscur objet du désir (1977) Arzunun şu karanlık nesnesi
"Ver allahım ver, ver allahım ver..."

Bu filmde Luis, Moğolistanlı iş adamının kutusunu açıp hepimize gösteriyor.* Terörist/anarşist diye nitelenen bir kadının hikayesini, yine burjuva mensubu bir erkeğin gözünden izliyoruz. Ben böyle dedim diye sürekli bomba ne zaman patlayacak diye beklemeyin. Ama Luis her zaman yaptığını bu filmde gene yapmış, çok da güzel iyi olmuştur. Yozlaşmanın, ahlakın/ahlaksızlığın, kadına verilen değerin, işçi sınıfına gerek devrimciler gerekse burjuva tarafından bakılan açının anlamsızlığının, öyle böyle olmaması, bizleri derinden yaralıyor. Bu noktada tatava yapıyor ve basıp geçemiyorsunuz. Burjuvanın da devrimin de nereden çıkacağı belli olmuyor. Bunun yanısıra devrimciler de kimi zaman anlamsız oluyor.

"Devrim yatakta başlar."


Burjuva direniyor. Burjuva direnirse kazanacak.
#direnproletarya



*Belle de jour

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Yeni şeyler Anasayfa Eski Şeyler
Yedinci Darbe Film Ekibi